(Bu sütunlarda Tuva’lı Kübey’in Adil Yaşam® notları başlığı altında yayımlanan yazılarda geçen Tuva, Kübey, Hömey/Kömey gibi kavramlar için https://adilyasam.net/tuvali-kubeyin-adil-yasam-notlari-hakkinda/ adresindeki birkaç paragrafa göz atıp geri dönmeniz önerilir. Tuva’nın bu denli sık anılmasının nedeni, doğaya eşsiz saygıları nedeniyledir.)
Ey insanoğlu ne evren, ne de dünya senin için var.
Önce sadece hidrojen vardı. Evrende ki tüm süreçler hidrojenle başladı. Evren hidrojen üstüne kuruldu. Dünya da, biz de, senin bedenin de, bütün kimyasal elementler de var olan hidrojenin ufak birer parçasıdır. Evrende ki hidrojenle kıyasla diğer tüm elementlerin miktarı azdır. Bu kadar büyük bir ölçek içinde, çevrenizde gördüğünüz hemen her şey hidrojendir.
Yaşam, kimyasal bağlar kurma ve ayrılma konusunda kolay hareket eden hidrojen moleküllerini kullanarak başladı.
Hidrojen ve oksijen birlikte, bütün okyanusları dolduran H2O oluşturduğunu hepiniz biliyorsunuz, H2O diyorum ki Tuva’lı Kübey’in de kimyadan anladığını görün.
Hidrojenle kolayca birleşen diğer elementler, hidrojeni devir daim ettirir ve çok sayıda serbest hidrojeni kendisine bağlar. Bunun sonucunda, ilk elementlerden hidrojen elde etmek için, hidrojene bağlanan elementler yaşam sürecine katılır. Karbon da hidrojenin bir bölümünü alarak yaşam sürecine katılır.
Yaşayan organizmalar, yani bizler tarafından meydana getirilen bileşimler, eski yaşam formlarından görülenlerden daha düşük tepkime sürecine sahiptir. Hidrojeni daha uzun süre tutmak demek, bağlayıcı enerjiyi daha uzun süre tutmak demektir. Biz bitkiler nişastayı, hayvanlar yağları uzun süre tutmak için uzmanlaşır.
Ey insanoğlu artık güneş ya da rüzgar enerjisini depolamak için daha iyi yollar bulmaya çalışmalısın. Hidrojen enerjisi diye gözlerin parlıyor ama bu enerjiyi üretmek için en iyi yolu aramıyorsun hala. Hidrojen enerjisi, hidrojenin moleküllerinin ayrışması sonucunda açığa çıkan kimyasal enerjidir. Hidrojen, Güneş ve diğer yıldızların ısı vermesine yardımcı olan en temel enerji kaynaklarından biri olup farklı yöntemlerle elektrik ve ısı formuna dönüştürüp sanayinin birçok kolunda kullanıyorsun.
Son yıllarda, içinde bulunduğumuz yüzyılın önemli enerji kaynaklarından kabul edilen hidrojen için Ar-Ge çalışmalarını hızlandırdın ama yetersiz bu çaban insanoğlu. Hidrojen enerjisinin üretimi sonrasında iletim ve depolanması hakkında çalışmaları hızlandır. Hidrojen enerjisinin iletim ve dağıtımı için gaz formunun sıkıştır, sıvı forma dönüştür, ve tankerler ile taşınmasını planla.
Gelecekte, temiz olarak üretilen hidrojen enerjisine olan talep artacaktır. Birçok ülke hidrojen enerjisi üretmek için kendi içlerinde strateji ve yol haritaları oluşturmaya başladı. 2050 yılına kadar Net Sıfır Hedefi’ne ulaşmak isteyen ülkeler, artan enerji talebini karşılamak ve sera gazı emisyonlarını azaltmak için hidrojen enerjisine ağırlık veriyor.
Yak doğal gazı, petrolü . Sonra da bu iklim değişimi gerçeğini saklamak için yeşil masal –greenwashing- anlat dur, tüketicilere.
Yaşam enerjisi döngüsü süreci boyunca indirgeme işlemleri, hidrojen bileşenleri ile bağlanma, hücrelerimizin en önemli unsuru olma niteliğini korudu.
Ben Tuvalı Kübey, indergeme dediğim süreç; güneşten gelen enerjiyi kullanarak, elementler ve kimyasal bileşimler ile hidrojeni bağlamayı içermektedir. Dolayısıyla, yaşamın tarihi boyunca, indirgemeye bağımlı yaşam enerjisi süreci güneş enerjisi sayesinde gerçekleşti.
İklim değişimini neden 1.5 derece de tutmalısın diyorum, sana. İşte bunun için. Güneş ışınlarının hassas dengesini sağlayan sera etkisi ile oynayamazsın… Havada ki CO2 miktarına o kadar dikkat etmelisin ki, kendi kalp atışların gibi her an kontrol etmelisin… Bunu bilenler, 350 ppm geçmesin diye organizasyon kuruyorlar, www.350.org sitesine bak, bir göz gezdir, neden yaşam enerjisinin döngüselliği bu kadar kritik bir noktaya geldi, tane tane anlatıyorlar. Atmosferdeki milyon parçacıktaki karbondioksit yoğunluğunu gösteren 350 ppm’i aşmanız, iklim değişikliğine karşı güvenli üst sınırı aştığınız anlamına geliyor. 350 ppm sayısı yaşanabilir bir gezegen için çok önemli kritik, yaşamsal bir eşiği temsil ediyor. Bilim insanları ve iklim uzmanları atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık (ppm) olması gerektiğinde hem fikir.
Yaşam enerjisinin döngüselliğinin sürekliliği, hücrelerde ki suyun yeterli kadar hidrojen barındırmış olmasıdır. Suyun, yağmurların, göllerin, nehirlerin, yer altı sularının önemini hala anlamıyorsun, bir yandan kirletirken, bir yandan vahşi tarım sulamasıyla, sanayide suyu yok ediyorsun, ey insanoğlu. Yediğin yiyeceklerin, giydiğin giyeceklerin üretilmesi için kaç litre su kullanıyor, bir araştır bak, gözlerin faltaşı gibi açılacak. Susuz , kurak yıllar hızla yaklaşıyor, ormanları, bizi yok ediyorsun, yağmurlar ya hiç yağmıyor ya da çok şiddetli yağıyor, seller alıp götürüyor, toprak üstünde ne var ise…
Bir yandan biz, ağaçlar, bitkiler , diğer yanda mantarlar, hayvanlar birbirlerini tamamlayan yaşam formlarıdır. Ben Kübey, tüm ormanlar, bitkiler havadan ve topraktan karbondioksiti ve suyu alıp, atık gaz olarak oksijeni havaya geri salarız. Sen yapabilir misin bunu ey insanoğlu, hadi CO2 350ppm de tutacak teknolojileri hızla geliştirmeye başla. Ya da karbondioksit salma havaya. Tüm ürünlerin karbon ve su ayak izlerini hesapla, kirleten öder kanunu işlet , o doğrusal ekonomi düzenini terk et döngüsel ekonomi düzenine geç. Ne zaman yeşil dönüşüme başlayacaksın?
Bitkiler karbonhidrat üretirler, karbonhidratlar buğdaydaki, pirinçteki ve patatesteki nişasta gibi, hücrelerinde depoladıkları kimyasal enerjidir. Ey insanoğlu sen de, hayvanlar da, mantarlar da yemek ve sindirmek suretiyle bu karbonhidratları bitkilerden alırsınız.
Sen bitkilerin atığı oksijeni besleyici gaz olarak kullanıp, atık ürün olarak dışarıya karbondioksit salarsın.
Sen nişastayı patatesten doğrudan ya da makarnadan işlenmiş bir şekilde besin olarak alırsın, bizim atık olarak ürettiğimiz oksijenle soluk alırısın, binbir marka ile ad koyduğun kahveni içersin, atık olarak ise dışarıya karbondioksit ve su salarsın. Bu arada kimyasal sindirim sistemin sonucunda ortaya çıkan ısının bir kısmını da kaybedersin. Bu ısı bitkilerdeki kimyasal bileşimi parçalamanız ile çıkar. Hidrokarbonlardaki hidrojeni daha önce bizim salmış olduğumuz oksijenle bağlayarak ortaya çıkardığın enerjindir. Hani diyorsun ya enerjim düşük. İşte senin enerjini ben yükseltiyorum. Aslında tüm canlılar her nefes alıp verdiğinde birbirine göbek bağı ile bağlıdır. İşte ben Tuvalı Kübey, ormanın iyesi, sana bu yaşam enerjisi bağını anlatmaya çalışıyorum, bize saygı duy Tuvalılar gibi derken bunu anlatıyorum. Tuvalılar suyu asla kirletmez, bir dal koparsa, bir meyve yese, bir geyik avlasa önce özür diler, sonra teşekkür eder. Tamam Tuvalılar kadar bana saygı duyma. Ama ey insanoğlu, mesela her ağaca bir plaka as; yaş kesen , baş keser diye. Bu, bir mıh, bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır……. kaos teorisinin bir ifadesidir. Tamam Tuva mitolojisine ilgin yok, kaos teorisini de mi hiç duymadın?
Ben Tuvalı Kübey, hayvanları çok severim. Tohumlarımızı taşır dururlar, çok uzaktaki topraklara. Kuşlar, geyikler, böcekler hepsinin yeri ayrı, benim köklerimde, dallarımda… yüreğimde diyeceğim, senin yüreğin mi var diyeceksin. Benim gövdemdeki çizgileri ile senin parmak izlerin ne kadar benzer birbirine bilir misin? Biz köklerimizle haber veririz, topraktaki her minerali. Herkes ulaşsın, beslensin, dirençli olsun, dirensin diye.
İşte hayvan dostlarımız da hücreleri ile şekerleri parçalarlar, bizim atık gazımız oksijenle yakarlar, atık ürün olarak da bize karbondioksit verirler. Sizin otomobilleriniz de şeker yerine benzin kullanır, karbondioksit salar. Otomobilinle yüz km gidip, havaya saldığın CO2 , ben Tuvalı kübey, kaç ağaç dostumla temizliyorum biliyor musun? Binlerce diyeceğim. Tam adetini hesapla da sen bul. Benzinleriniz de aslında on milyonlarca yıl önce aynı şekerden oluştu. İlk hayvanlar ve bitkiler birbirlerini mükemmel tamamlıyordu. Böylece hem CO2 hemde O2 atık ürün olarak bir arada üretiliyordu. Bunlar kimyasal kaynak olarak da kullanılıyordu. H2 bu iki kimyasal arasında bir araya gelerek en önemli arabulucu rolünü oynuyordu. DÖNGÜSEL EKONOMİ dediğim şey işte böyle olur.
Ben Tuvalı Kübey, daha siz insanoğlu dünya da yok iken bizim ve hayvanların yaşam formları birbirlerine sıkı sıkıya bağlı hale gelmişti. Düğüm düğüm bağlanmıştı, tüm canlılar birbirlerine. Kendi atıklarımız ile diğerine besin sunuyorduk. ATIK GAZLARIN ölümcül seviyede birikmesine karşı birbirlerimizi koruyorduk. Böylece o zamandan bu yana atmosferde ve okyanuslarda atık ürün ve kaynak formunda bulunan oksijen ve karbondioksiti geri dönüştürmeye devam ediyoruz. Bu yaşam enerjisi döngü süreci, biyosfer olarak adlandırdığınız büyük döngüler oluşturur. Su döngüsü, nitrojen döngüsü, fosfor döngüsü, demir döngüsü gibi temel döngüler de var. Yaşam döngüsü evrimin bütün aşamalarında ve bütün düzeylerinde yaşamın temeli olmuştur.
Şimdi sen insanoğlu, geri dönüşüm adı ile greenwashing yapan dev küresel şirketlerin halkla ilişkiler propagandasına kanıyorsun, üç beş plastik kutu, poşet toplayıp, dünyayı biz kirletmedik diye yalan söylüyorlar…
Ey insanoğlu sen, altıncı yok oluş çağını başlatmadan önce, biz ağaçlar, bitkiler hayvanlar ile diğerinin atığını besin olarak kullanarak, birbirimizi mükemmel olarak tamamlıyorduk. Tuvalılar bunu bildiklerinden ölçülü, dengeli sağlıyordu besinlerini. Aramızda ki yaşam enerji akışı birbirimize karşı bir döngü oluşturuyordu. Böylece maddeler tekrar, tekrar, uzun zaman dilimlerinde az ya da kapalı besin döngüsü içinde yaşamı sağladı. Madde bu döngü içinde milyonlarca yıl aktı. Bu yaşamın kimyasal döngüsünün, yeniden ve yeniden başlamasıdır.
Ben Tuvalı Kübey sana kesin olarak söyleyebilirim ki, hemen hemen hiçbir madde israf olmaz. Kaybolan maddeler en sonunda kalın jeolojik katmanlar, petrol ve kömürü oluşturur. Ama enerji, bitkilerden bakterilere, mantarlardan hayvanlara birkaç basamakta geri döndürülemez bir şekilde kaybolur.
Çok eski organik atıkların yalnızca küçük bir kısmına erişip, enerji olarak yakıyorsunuz ama benim canımı daha çok yakıyorsunuz. Fosil yakıtları yaktığınızda oluşan karbondioksit sera gazı oluşturarak havanın ısınmasına yol açar. Güneşten gelen görece yüksek enerjili ışınım dünyadaki toprakları ve okyanusu ısıtırak enerjisinin bir kısmını yitirir. Ancak geri kalan bir kısımı uzaya geri yansır. İlk bölümü, toprağı ve suyu ısıttıktan sonra düşük enerjili kızılötesi ışınım olarak dünyamızdan uzaklaşır. Ne güzeldir bu kızılötesi ışınımları izlemek.
İşte bu kızılötesi ışınım, sera gazları molekülleri tarafından soğurulur. Onları daha sıcak hale getirip gezegenimizi cehenneme çevirir. Senin yarattığın CO2 ler, sera gazları sıcak bir atmosfer oluşturur. Senin ısıttığın bu atmosfer karaları ısıtır, ormanları, bizi yakar, gölleri nehirleri kurutur, okyanusların O2 dengesini bozar. Şimdi anladın mı niye karbon ayak izine dikkat et diyorum, yediğin, içtiğin, kullandığın her maddede… 350 ppm diye diye aklına sokacağım, bu gezegenin kalp atışının sayısdır. 350ppm aşarsa gezegenin kalp atışları, kalp krizine girer. Gezegen şimdi komada. Çünkü 350 ppm aşıldı. Milyondaki karbondioksit parçası kaç ppm bak, yaz şimdi buraya. Kendi kalp atış grafiğin gibi bak, gezegenin CO2 ppm seviyesine…
Kullandığın plastikler, naylonlar, kimyasallar doğada çözülmez. Mikro parçacıklar olarak denizde ki balıklardan, yediğin içtiğin gıdalara midene ulaşır. O yüzden doğada çözülen biyoplastikler kullan diyoruz, bilim insanlarınız birlikte. Doğrusal ekonomi ile gezegeni yok ediyorsun ey insanoğlu. Bak doğayı örnek alarak döngüsel ekonomiyi keşfettin, o zaman sen yaşam şeklini değiştir ve khömei dinle. Sonra bir plakaya “ yaş kesen, baş keser yaz” yol kenarında gördüğün ağaçlara as. Bir mıh , bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır diye bir söz vardır, Hadi tuva mitolojisini ve benim ismimi duymadın, Kaos teorisini de mi duymadın?
Suyunu ve gıdanı korumak için milyonda 350ppm CO2 rakamı ve 1.5 derece iklim değişimi rakamını için bu plakayı dünyada ki tüm ağaçlara astığında döngüsel ekonomi kurulabilir, gezegen kurtulabilir. Bilgi paylaştıkça çoğalır, ben Tuvalı Kübey bunu milyonlarca yıldır çok iyi biliyorum, bak tane tane , bıkıp usanmadan gördüklerimi, bildiklerimi adil yaşam notlarında yazmaya devam edeceğim. Ne yarın var, ne de dünden kalan bir iz. Ne duyan olur, ne de gören. Sosyal medyaya böyle notlar yazılır. Ne okuyan olur, ne de umursayan. Biri bir ağaca, bir plaka asar. Başka biri elinde ki baltayı atar. Bir ağaç ayakta kalır. Bir orman yeniden doğar.