(Meltem Gürle’nin 8 yıl önce yeni yıl için kaleme aldığı metinle sizleri selamlıyorum. M.Uhri) Tek bir hareketi ile, benim iki saatlik Çehov dersimden daha fazlasını anlatmayı başarmıştı. O ve aşık olduğu tatlı gülüşlü kız öğretmen olacaklardı. Ne harikaydılar onlar! Ne umutlu, ne güzeldiler!Bundan tam 10 yıl önce, hayatlarımız henüz ölümlerle ve felaketlerle kararmamış iken, Boğaziçi’ndeki sınıfımla dönemin son derslerinden birindeyiz. Genellikle yaptığım gibi, Çehov’u sona bırakmışım, Küçük Köpekli Kadın adlı öyküyü okuyoruz. O vakte kadar kısa öyküye dair öğrendikleri her şeyi unutmalarını, çünkü bir sihirbazla karşı karşıya olduğumuzu söylemişim öğrencilere….
Mesleki toplantı için gittiğim Van ilinde konaklama uzadıkça yarı açık cezaevi hissini giderek daha çok hissediyordum. Birbirini kesen dört ana cadde ve bu caddelerin ortasında kentin en büyük çarşı alanı, ne yöne gidersen git benzer insan, bina ve sokaklar. Kendine hapishaneler kurmada hayli başarılı olan ve yaşadığı hapishaneyi başkalarınkiyle kıyaslayarak rahatlayan benim gibi büyük şehir insanları için hissedilen sıkıntı anlaşılır, anlatılır durum değildi. Öyle bir şehir ki şöyle bir gidip geliyorsunuz bitiyor. Kaçmaya kalksanız genelde kış koşulları fırsat vermiyor, çoğu kez kendiniz vazgeçiyorsunuz. Üstelik işler yolunda gidiyordu ve sıkılmayı gerektiren bir durum da…
Elimde bir yaprak canlandı, Bir nefeslik oksijen üfledi, yüzüme. Orman iye’sinin nefesiydi bu, yaprak ise dünya ki tüm mahkemelere açılmış ecocide- ekokırım dava dilekçesi idi. Şimdi sen de eline bak, bir yaprak açarsa elinde, okuyabilirsin orman iye’sinin ekokırım dava dilekçesini. Dava dilekçesi diyor ki: “Ben Orman iye’siyim. Yaş kesenler; baş kestiler, gördüm. Kızlarımın, oğullarımın köklerini kestiler, gördüm. 88 yaşında nenenin tüm hayatını kestiler, gördüm. 28 yaşındaki genç kızın tüm gelecek umudunu kestiler, gördüm.Kızlarıma, oğullarıma sarılıp, onları korumaya gelen orman dostlarının yollarını kestiler, gördüm. Bu ecocide- ekokırım- dünya duymasın diye interneti…
Rahatsızlığı kronikleşmiş, hastanemize sık gelir olmuştu. Kısa süreli yatışlarla tedavisini düzenliyorduk. Konaklamalar giderek sıklaşıyordu. Kendi de durumun farkındaydı. Bir keresinde “Benim şasi eskidi artık. Kasa eski olunca ne kadar düzeltirsen düzelt, başka yerinden bozuluyor” demişti. Hasta yatağında sesini çıkarmadan gün boyu kitap okuması ara sıra notlar alması dikkatimizi çekiyordu. Geceleri hanımı refakat ediyor gündüzleri ise hastamızın yanında kimse olmuyordu. Gelen giden ziyaretçilerden hastamızın edebiyat eleştirmeni ve çocuk kitapları yazarı olduğunu öğrendik. Yaptığı çeviriler, eleştiri yazıları ve kitapları ile camianın tanınanlarındandı. Pek çok kitapta emeği ve imzası vardı. Hastane ortamında çekingendi….
Adil Yaşam’ı biz nasıl yaşadık? Tarım ÇGr’unda Türkiye’deki tarım sorunlarına bakalım derken kooperatifleşememe konusu geldi önümüze. Kooperatifleşememenin bir anda -bir bulut gibi- altında başka başka konuları da gölgelediği resmi çıktı ortaya. Resimde insanların kendilerini eşref-i mahlukat sanmaları nedeniyle, aslında tam da kendilerine ne büyük kötülükler yaptıkları göründü. Yalnızca kendilerine değil, çocuklarına, torunlarına, torunlarının torunlarına uzanan bir kötülük. İnsanın, başka insanların, bitkilerin, hayvanların, dağın, taşın, ırmakların, BÜTÜNÜN hakkını gaspettikçe kendi kendisinin kuyusunu kazdığını görür gibi olduk. Sonra, bu resmi yakınımızdaki insanlara gösterebilirsek “iyi” bir iş yapmış olacağımızı düşündük. Yayılmaya, resmi yaygınlaştırmaya çalıştık….
“Ben allı turna anasıyım. Tuz gölüne geldik, yavrularımızı besleyip kanatlandırmak için. Allı turna yavrularımız ne su bulabildi ne de gıda. Tuza döndü, tuz gölü cehenneminde binlercesi. Benim gibi yüzlerce ana yüreği dayanamadı, yavrularını tuz gölü cehenneminde bırakmaya. Kavrulduk susuz, tuzsuz gölde.” Eğer allı turna türküsü dinlerseniz, beyninizde ki yüzlerce milyar nörondan ikisi arasında bir kıvılcım çakar ve sorar “allı turna yavruları için tuz gölü nasıl cehenneme döndü?” diye. Türküler yüzlerce yılın “kolektif bilinçdışı” yaşam enerjisinin kaynağıdır. Korkut Ata’nın boyları, soyları gibi. Eğer dünyanın neresinde olursa olsun , allı turnaları seven insanlar…
Cahit Günaydın tarafından yazılan kısa hikaye için tıklayın. Aynı konudaki YouTube videosu içinse tıklayın.