(Bu sütunlarda Tuva’lı Kübey’in Adil Yaşam® notları başlığı altında yayımlanan yazılarda geçen Tuva, Kübey, Hömey/Kömey gibi kavramlar için https://adilyasam.net/tuvali-kubeyin-adil-yasam-notlari-hakkinda/ adresindeki birkaç paragrafa göz atıp geri dönmeniz önerilir. Tuva’nın bu denli sık anılmasının nedeni, doğaya eşsiz saygıları nedeniyledir.)
Ey insanoğlu, şimdi sana bir sorum var: İster küçük ister büyük, bir canlı, yaşamak için neye ihtiyacı var; nasıl yaşamını sürdürebilir?
Cevabı ben vereyim: Beslenerek! Tüm canlılar enerji ve madde transferi yapar, bunu daha ilk okulda hayat bilgisinde öğretirler sana. Her canlı beslenir, yedikleri maddeyi enerjiye dönüştürür, sonra tekrar acıkır, sonra tekrar beslenir. Tekrar beslenmek demek alınan maddenin, enerji üretmek için kullanılması demektir. Canlının yaşamının sürdürülmesi için kullanılmış demektir.
Bu enerjiyi dönüştürme sürecinin çıktısı ise bir yan üründür, doğa da atık demeyiz biz bu yan ürüne, ey insanoğlu…Ama sen atık dersin.
Tüm bitkiler, hayvanlar, mantarlar, bakteriler….. aklına ne gelir ise tüm organizmalar enerjiyi dönüştürür. Yaşam; sonu gelmeyen bir enerji ve madde akışıdır. Bunu görmek o kadar kolay ki, eğer sen de doğanın sesini duyarsan.
Enerji açısından zengin bir besin kaynağı, bir canlı sisteme girer, içeride enerji üretir ve enerji açısından fakir bir besin kaynağı olarak sistemi terk eder, bunu görmek zor mu? Bunu bir kendine sor.
Aslında bu enerji akışı dört milyar yıldır sürüyordu. Sen al-kullan-at çılgın tüketici kafanla fosil yakıtlar ile bu akışı bozana dek.
Bak şimdi tane tane yine anlatayım: Bütün canlar -sen organizma dersin-; ölüp bu süreçteki rolünü yavrularına, ardıllarına teslim etmeden önce beslenir . Sonra da besinleri atığa dönüştürerek dışarı atarlar. Yaşam döngüsü için, bu süreç, organizmanın sonraki kuşakları tarafından sürekli tekrarlanır. Onların atıkları, hatta ölmüş bedenleri başka organizmaların besini olur. Yaşam döngüsü besin zincirleri içinde sürdürülebilirliği sağlar.
Zaten tüm canların varlıklarını sürdürebilmek için bu yaşam kodu ruhlarında vardır, doğar doğmaz tüm canlar bunu bilir. İye’si vardır, her canın, her dağın, her gölün.
Söz konusu besin, topraktaki su, mineraller, bitkiler, hayvanlar, havadaki karbondioksit olabilir. Doğada yaşam enerji döngüsü atıklar için de geçerlidir.
Her insan gerek nefes verdiğindeki karbondioksitle, gerekse yediği, kullandığı eşyalar yoluyla kişi başına yılda 4 ton karbondioksit eşdeğeri salıyor; inanmazsan karbon ayak izini hesapla da gör. Bitkilerin havaya ve suya kazandırdığı oksijen de bir enerji akışının sonucudur.
Bir filin aylar boyu çürüyen bedeni, o bedende yıllarca kullanılmış maddeleri havaya ve toprağa geri iade eder. Güneşten aldığı enerjiyi fil organizması önce çevresine ve sonra uzaya yayar.
Bitkilerde, güneş ışınları CO2 ile fotosentez yapıp enerjiye dönüşür. Aslında tüm canlılarda madde enerjiye dönüşür, atıklar da başka canlılar için yine enerjiye döner ve yaşam enerji döngüsü organizmalardan , organizmalara aktarılır, süreklilik sağlanır. Maddeleri enerjiye dönüştüren organizmaların enerjisi hatları birbirine bağlıdır, her şey birbirine bağlantılı için de yaşam dengesini sağlayarak iklimdeki değişimi belli bir aralıkta tutar… Enerji ve madde birbirleri için hem dönüştürücü, hem de depolayıcı organizmalar ile döner, durur. Yaşam döngüsü güneşten aldığımız enerji ile başlar.
Yaşam nedir diye sormaya devam ediyorsan, Adil Yaşam notları ilgini çekebilir.
Besinler çoğu zaman bir organizmadan önce, besin zincirine göre daha ilkel bir organizmada depolanır. Depolanan bu besinler, tüm canlıların çeşitli yaşamsal işlemleri için (yani özümsemek, köklerinden yapraklara mineralleri suyu iletmek, besinleri sindirmek,hayvanların ise kan dolaşımının sağlamak gibi) güç kaynağı olur.
Ey insanoğlu arabanı çok seversin, boş depo ile araban nereye gidebilir, akün boş ise motor nasıl ateşlenir?
Bak daha yaşamın anlamı nedir diye bir soru sormuyorum, yaşamsal sorular sormaya devam edeceğim. Enerji ve maddeyi depolamanın yanında sen insanoğlu büyümek için de enerjiye ihtiyacın var, hele senin yavruların ne kadar acizdir doğunca. Oysa bir çok memeli doğar doğmaz ayakları üstüne kalkar, yürür, belli bir süre sonra kanatları büyür, açar kanatlarını kuşlar, besinlerinin peşine düşer.
Bu basit yaşamsal gerçeği bile kavramadığından doğanın dengesini bozup, onu yok ederken, ormanları yakıp, keserken oksijenin bile nerden geldiğini unutuyorsun. Örneğin Marmara denizi veriyor oksijenin yarısını ve sen o denizin içine ediyorsun. Müsilajla kaplayarak sana S.O.S. mesajı gönderiyorum, bu mesajı bile almıyorsun ey insanoğlu.
Pek çok şey gibi, organizmalar da yıpranır ve çürürler. Bir organizma içinde çürüyen hücreleri yenilemek için de enerji, enerji üretmen için de maddeye, besinlere, minerallere, suya; bitki isen CO2 ve güneş ışınlarına gereksinimin var. Bakım işlemi yetersiz kaldığında, hücreler organları yenilemediğinde organizma canlılığını kaybeder, ölür gider atık olur, başka bir canlıya besin olur, toprağa karışır mineral olur.
Yaşamak görevi genler ile yavrulara, ardıllara kusursuz olarak aktarılır, genler ölümsüzdür yani, benim gibi…
Şimdi ben Tuva’lı Kübey sana neden ürediğini anlatacağım: Seni ne leylekler getiriyor ne de bizim mitolojide anlattığımız gibi ağaç kovuklarında buluyorlar. Madde ve enerjinin kullanıldığı bir yaşamsal bir işlemdir, üreme tüm canlılar için.
Yani insanoğlu için üremek, yemek-içmek-solumak gibi çok doğal bir işlem. Sindirim sistemin, kan dolaşımı sistemin nasıl çalışıyor ise tüm canlılarında bir üreme işlemi var, şimdi sana anlatmayacağım biyoloji dersi gibi. Senin anan baban da, yavruları olan genç organizmalar da çoğalır.
Ana babaları bir besin maddesi gibi havaya, toprağa, suya tekrar karıştığında, onların yerini yavruları, ardılları, tohumlarından yeniden çoğalan bitkiler, hayvanlar alır.
Hayvanlar besin kaynaklarının peşinde koşar, durur. Bitkiler de acıkır.
Ben Tuva’lı Kübey bilirim, bitkilerin nasıl çiçek ve tohum oluşturmak için toprağın içine köklerini salarken ne hissettiğini. Karbondioksit ile güneş ışınlarını fotosentez yaparken neler çektiğini. Suları nasıl dolaştırdığını, gövdelerinde, dallarında, yapraklarında.
Yaşam enerjisi büyütür ve üretir her canlıyı. Nasıl susadığını bitkilerin , ağaçların tüm ruhumda duyarım.
Su yaprakla buharlaşır, havaya karışır. Suyun bir kısmını gövdesinin büyümesi için nasıl ince hesap yapar her bitki, her ağaç bilirim. Her bir su damlasının değerini bilirim, ben Tuvalı Kübey.
Bir damla , bir tohumu uyandırır, filiz vermesi için. Yağmur damlalarının sesini duydun mu sen insanoğlu. Nasıl dans eder yağmur damlalarının müziğinde bitkiler, hayvanlar gördün mü ? Sanırsın ki sadece hayvanlar susuzluk çeker, bitkiler de susuzluk çeker.
Çok yaşlı bir fil ölür, önce akbaba ve sırtlanları besler, yaşlı fil. Geriye kalan parçalara ise bakteriler ve mantarlar koşar, arılar, karıncalar, böcekler de bu canlılığını kaybeden organizmaya başka canlı organizmalarda can versin diye enerjiye dönüştürür. En sonunda bu yaşlı filden ne kaldı ise, sindirilen maddeden kalan atıklar, yine bitkiler için yaşam enerjisine dönüşür. Bu kaynak kullanımı ve atık bırakma döngüsü böylece sonsuza kadar sürer gider. Sürdürülebilir yaşamın sırrını bu yaşlı fil o kadar iyi bilir ki ; ayağı ile duyar benim sesini.
Fil hafızası kadar senin hafızan yok ey insanoğlu. Bu yaşam enerjisi döngüsü kendi kuyruğunu ısıran yılanın oluşturduğu çembere benzer. Fakat yılan kuyruğunu ısırıyor olmasa ve doğrusal bir hat oluştursa ne olur bir düşün insanoğlu? Bu sistem çalışmayacak. Döngü duracak. Artık yeniden besin işlevini görmeyecek.
Ey insanoğlu o zaman yaşam döngüsü yerine senin doğrusal ekonomi dediğin düzen olacak. Doğayı kirleten atıklar olacak, çöp dağları yükselecek, kokacak, patlayacak, göller, denizler, nehirler kirlenecek.
Ey insanoğlu, bir düşün, ne zaman koptun sen yaşam enerjisi döngüsünden? Ne zaman kendini doğanın efendisi gördün, ben Tuva’lı Kübey’in sesini duymaz oldun?
Madde-atık-besin yaşam enerjisidir, organizmadan organizmaya geçer durur. Ekosistemler de yaşayan organizmalardır, ben sana ormanın iye’si olarak anlatıyorum bunları. Denizin de, dağların da, nehirlerin de birer iye’si var, eğer duymak istersen, görmek istersen.
Ekosistemler de yaşaya bir organizmadır; bunu sana anlatmaya devam edeceğim tane tane.
Şimdi düşün, bir ormandasın, tek başına. Nasıl yaşarsın. Bir bak çevrene.
Onu da gelecek yazılarımda okuyacaksın.