“Doğa Dostları’ndan” adlı sütunlarımızda canlı ve cansızlardan oluşan “bütün” ile barışık kişilere ve hikayelerine yer veriyoruz. Bunlardan birisi de Cemal Gülas. Ekşi Sözlükten şu alıntı onu tanıtmaya yeterlidir sanırız: “Doğayı öğretmek için aldığı ayı yavrusu (Datvi) o bunu yapmasaydı bir barınakta kafeslerde yaşayacaktı, tabi buna ne kadar yaşamak denirse. cemal gülas hergün ayı yavrusunu alıp ormada dağlarda onunla gezip ayının doğal ortamını tanımasını sağlamaya çalışıyor. ama asla ayının annesinin ona öğreteceklerini öğretemeyeceğini bilmenin acısını da içinde taşıyarak yapıyor bunu. bir ayının insanın bildiklerini bilemeyeceği gibi bir insanın da bir ayının…
Bunlar ve diğer bütün canlılar; her birinin ortaklıkları ve biriciklikleri. Las Vegas’ta yerleşik bir aile babası. Her sabah eşi ve çocuklarıyla vedalaşıp işine gidiyor; uzaktan kumandalı insansız hava aracını kullanarak mesela Irak’ta insanları (terörist) öldürüyor; akşam özlediği evine dönüp mutlu ailesiyle vakit geçiriyor. Bu açıdan gerçekten “biricik”, hiçbir hayvan böyle bir şey yapmıyor. Robert Sapolsky; biyolojik ve nörolojik bilimler bölümlerinde profesör ve primatolog. Dünyanın sayılı sinir bilimcilerinden. 32 dakikalık -her sözcüğü anlam yüklü- konuşması: “İnsanlar Eşsiz mi? Bütün Bunlar Salt İnsanlar için mi?” başlıklı videoyu izlemek için (Tıklayınız); altyazıların Türkçe…
Merve, 6 Şubat depreminde evleri yıkılıp halen konteyner’de yaşamlarını sürdüren İnan ailesinin 11 yaşındaki kızları. Kamuoyu onu “Kar Çorbası” adlı kitabıyla tanıdı. Kitabı yazmasının amacını Fatima Merve İnan şöyle anlatıyor (ve bir yandan da ikinci kitabını yazıyor): “Yıkılan evimizi yeniden yapmaya benim de katkım olsun istedim!” Fazla söze ihtiyaç yok sanırım. Adil Yaşam Okulumuzun (AYO) sevimli yüzü Marmelat®, Merve ile ilgili dün annesiyle bir söyleşi yapmıştı (tıklayınız). Merve söyleşiyi okur okumaz, öğrendiği animasyon yazılımını1 kullanarak Marmelat’a bir video-mektup yazmış. Sizlerle paylaşmak istedim (tıklayınız). [1] Söz konusu yazılım, Beyaz Nokta®’nın depremzede…
Adil Yaşam®’ın çocuk ve gençlere yönelik yüzü Marmelat® Kuklamanya®nın bestelediği kısa bir şarkı ile Adil Yaşam’ın en önemli mesajını veriyor: “Bu dünyada yalnız değiliz; hayvan, bitki, su, toprak, hava gibi dostlarımızla (evet yanlış okumadınız dostlarımızla) birlikte yaşıyoruz.” Her birimizin her eylemi bir diğerimizin hayatını, onun hayatı da başkalarınınkileri etkiliyor. (Prof. Türker Kılıç ustanın ifadesiyle “bağlantısal bütünsellik“) Fakat ne yazık ki, herşeyin geleceğini başkalarınınkilere bağlayan bu bağlar görünür değil saydam. Bu yüzden kendimizi hem yalnız, aynı zamanda da eylemlerimizde özgür sanıyoruz. Marmelat® yakında okula başlayacak; gideceği okulun adı AYO (Adil Yaşam…
Tıklayınız adresinde bir tekne var. Bu teknede, çevrenizde rastlanabilecek kişilerden bazıları var; bazıları ise eksik gibi. Sizce daha kimler vardırı ve neler diyorlardır? tinaztitiz@gmail.com adresine ePosta atabilirsiniz. 🙂
WhatsApp’ta dolaşan bir karikatürü (çevirisi) paylaşırız. Tıklayınız
Prof. Dr. Şafak Ural’dan aldığımız bir video ve şu mesajını paylaşırız: “Müthiş. Ölüm ile hayat arasındaki ince çizgi ancak bu kadar net anlatılabilir. Mekansal olarak cm/m’ ler ve zamansal olarak saniyeler/ saliseler…..Bir tarafta hayat, bir tarafta ölüm ve yaşam tarafında kalabilmek için verilen mücadele ……” Adi Yaşam ana sayfaya tıklayınız
Henüz meydana gelmemiş, ama meydana geleceği -belirli bir olasılıkla- iddia edilen bir “olmamış deprem” düşünelim. Çeşitli yörelerde (İstanbul, İzmir vb) beklenen depremler buna birer örnek olabilir. Her iki olayda ortak olan, alın(a)mayan önlemler sorunudur. Bu soruna yakın plan bakabilmek için önlemlerin: (1) Hangi olasılıklar dahilinde ve (2) Hangi risklere karşı alınması gerektiği ortaya konulabilmesi. Bir de beklenen / beklenmeyen, ama meydana gelmiş bir “olmuş deprem” (1999 Gölcük, 2023 K.Maraş gibi) düşününüz. Tüm olasılıklar örnek amacıyla verilmiş olsa da kişilerin önlem alma bağlamında ne kadar karışık bir durumda oldukları kolayca tasavvur…
Önce bir düzeltme! Yazının başlığında ima edilen “Yapılar Birdenbire Yıkılmaz” genellemesini düzeltip başına -açıkça yazılması yasak olan- (eğer..ise) koşullarından birkaçını ekleyeyim: “Eğer: a. Bir yapı ilk anda bile ayakta duramayacak kadar yanlış tasarımlanmamıiş ve b. Yapımında kullanılan malzeme nitelik ve nicelik olarak kötü ve eksik kullanılmamış ve c. İlk andan itibaren yıkım işaretlerini görmesi gerekenler kör olmamış iseler, yapılar birdenbire yıkılmaz; ağır çekim gibi yıkılırlar”. Bir de açıklama: “Yapı” terimi ile yalnızca binalar değil, kurum organizasyonları, devlet yapılanmaları ve bu kümeye girebilecek her şey kast ediliyor. Bununla beraber gözde kolay…
Yıllardır, afet zararları ortaya çıktıktan sonraki resimleri düzeltmeye odaklandık. Çünkü ezberlerdeki açıklamanın çekirdeği (maksim) -özellikle de doğal afetlerin- “önlenemezliği”dir. Halkın bir bölümü bunu Tanrı kaynaklılık ile açıklarken, geri kalan bölümü işe Tanrıyı karıştırmadan -yine o kadar önlenemez- “bu kadar binayı yıkıp da yenisini mi yapalım; o halde ancak sonuçlarını hafifletmeye çalışılmalı” şeklindeki bilim soslu ezber ile açıklıyordu. Bir afet sonrası doğan zararları azaltma ile, afet olmadan önce potansiyel zararlarını azaltma arasındaki fark, ölmüş ve canlı arasındaki fark kadar derin. Ölü için yapılabilecek olan, gömüp gereken taziyelerde bulunmak ve yas tutmak…